Azərbaycan istiqlal

Vikimənbə saytından
Azərbaycan istiqlal
Müəllif: Əmin Abid Gültəkin
Mənbə: Əmin Abid Gültəkin - "Buzlu cəhənnəm" şeirlər kitabı; səhifə 28, Günəş nəşriyyatı, Bakı-1999, kitabı tərtib edən: Əli Şamil


İstiklal, o sönmeyen müebbed bir
meşale
Gönüllerde tutuşur, gözlerde sönse
bile!...



–1–
Ansızın beldemizi sardı bir gece,
Hırpaladı hayatı bir kara pençe.
Ufukları titretti şiddetli yeller,
Bir kıyamet feryadı yükseldi yer yer;
Dağ, taş, deniz çarparak hep birbirine
Gönüller gömüldü yerin derinlerine
Yalçın dağlar başından şimşekler taştı
Ortalıkta bir deli tufan kaynaştı
Yıktı, yaktı, karşı[sı]na çıkan şeyleri;
Memleket oldu artık bir yangın yeri.
Eski vatandan bize bir viran kaldı
Yurdumuz pek korkulu mateme daldı:
Her kayanın altında bir ruh inlerdi:
Yükselen feryatlara yeller ses verdi.
Bir ölüm el uzattı şanlı millete,
Dünkü büyük saadet döndü nikbete;
Devrildi hep tahtından şerefli hayat,
Mahbes kesildi bize büyük kainat.
Artık kaybeylemişti kendini herkes,
Ağızlarda donmuştu hıçkırıklı ses;
Benliği alınmıştı Türk‘ün elinden,
Ayrılmıştı vahşetle öz güzelinden.
Bütün millet uçuşup taşlar başına,
İltica eylemişti son gözyaşına;
Vatan harabesinde bürünüp aha
Yalvarıyordu candan büyük Allah‘a;
Yalvarıyordu Hakka, öz hakkı için...
Yanıyordu elemle hep için-için
Yıllar geçti...Türk eli inlerdi yine.
Azeriler derdini gömdü kalbine,
Bekledi Tanrısının büyüklüğünü
Bekledi kurtaracak mukaddes günü;
Çünki Hakkın nuruydu alnında yanan
Yurdunun halâsına etmişti iman,
Biliyordu sönmez yaktığı ocak,
Saltanatı ta haşre kadar duracak.
Nihayet bir gün geldi, durdu gözyaşı
Yükseldi çoktan beri eğilen başı!
Milletin ta ruhundan bir güneş doğdu,
Memleketi kaplayan zulmeti boğdu...

—2—
Bir sabah erkendi, hava parlaktı,
Gönüllerden deryaya merhamet aktı
Ufukta kanarken bir kılıç yeri
Güneşle beraber doğdu bir peri:
-Bir elinde hilal, birinde hançer,
Gözlerinde ümit, yüzünde keder;
Göğsünde açılan büyük yaradan
Akıyordu hazin hazin kızıl kan.
Alevli nazarla süzdü herkesi,
Yükseldi bin dertle titreyen sesi,
Syledi ki: Ey Türk oğlu Azerî,
Bir zaman gözlerin aşsın Hazeri,
Gezsin mahdut fikrin maveralarda,
Neler var, gör anla o dünyalarda...
Sözlerimi dinle, ben tarihinim,
Aç kalbimi oku, düşün ey benim
Hâkim iken esir olan evladım,
Galiba dilinden silindi adım?!
Unutma ki benim, seni doğuran,
Benim bu dünyada tahtını kuran.
Güzel tarihini bırakma sakın
Onda gömülmüştür hayatın, hakkın!
Onun içindedir şerefin şanın
Hayatını ona yazmıştır kanın..
Bugünkü derdini duyduğum zaman
Kaynadı kalbimde bıraktığın şan.
Yaralı bağrımla koştum ben sana
Getirdim kanımdan merhem yarana
Haydi, aczı bırak, bir kendine gel,
Yaşamak istersen göklere yüksel,
Yüksel kucağımda şehamet ara
Alçaksın, baş eğsen o alçaklara!
Biter bitmez asıl nasihatleri
Kayboldu güzlerden sevimli peri
Ortalığı sardı bir derin sükut
Her şey oldu hayran, her insan mebhut..

—3—
Bu ses önünde biz de her Türk gibi
utandık
Bir kılıçla bir kale alınan günü andık;
Baktık kanımız coşkun, kuvvetimiz
yerinde
Neden topraklarımız kalsın yâd
ellerinde?
Madem ki kendimize biz de insan
diyoruz;
Biz de Hakk‘a, hayata hep iman
ediyoruz,
Artık niçin yazılsın alnımızda esirlik?!
Haydi hayata doğru ilerleyelim, dedik.
Felaketler ezdikten sonra milleti, mülkü
Hepimiz kani olduk, hepimiz anladık ki:
Mazlumların sesini duyan mazlumdur
ancak
Azerî‘nin güneşi öz ruhundan doğacak.
Çok zamanlar bu hakikat bizlerden hep
saklandı,
Çok zaman vahşilikte viran bağrımız
yandı!
Biz birşeye vurgunduk, candan bir şey
sevmiştik,
Yurtlarımız yanarken bu cananla biliştik
Yıllarca biz aradık onu Şark‘ın kızında,
Dalgaların içinde, kılıçların ağzında;
Yıllarca hasretiyle bin dert içinde
yandık,
Yıllarca bir adını ruha teselli sandık,
Bu sevmemiz bizlere galiba çok
görüldü.
Süngülerin ucuyla ta kalbimiz söküldü
O canan busesine uzanan her yanağa
Kızıl kurşunlar vurdu birer ateşin
damga..
Hasretle ağlayanlar sürüldü Sibirya‘ya
Hakaretle tükürüldü gökte parlayan
aya;
Lakin bizim aşkımız gönlümüzde bir
seldi
Bize yol gösteren şey bir mukaddes
emeldi,
O emel ki doğmuştu milli hayat
içinden...
Buyruk alındı yerin ta yedi kat içinden,
Savrulan kılıçlara çıplak göğüsle çıktık
Babamızın kabrinde yükselen haçı
yıktık,
çiğnedik tahtımızdan bizi yıkan kuvveti,
Vahşeti ezdi iman kuvveti, kan kuvveti
Doğdu bir ay şeklinde sevdiğimiz
istiklal,
Sevin ey nazlı hilal, sevin ey şanlı hilal!
Evet gönüller coştu bir sevincin gücüyle
Istiklal sevinciyle, istiklal sevinciyle...
İstiklal, o yaşayan milletin kalbinde can
İstiklal, o saadet, hayat, zafer, şeref,
şan.
İstiklal, o sönmeyen müebbed bir
meşale
Gönüllerde tutuşur, gözlerde sönse
bile!...
İstiklal, o vatanın göğsünden yükselen
ay.
İstiklal, o kemikten, kandan yapılmış
saray.
İstiklal, o milletin parçalanan
bağrından
Gelinlerin, kızların, akan göz
yaşlarından
Doğmuş pek mübarek, pek mukaddes
bir ―İlahtır,
Hangi bir erkek onu düşmanlara
kaptırır?
Anaların saçından ördüğü bir bayrağı
Hangi erkek çıkıp edecek baş aşağı?!
Sen bizimsin, bizimsin, durdukça bende can,
Yaşa, yaşa, çok yaşa, ey şanlı Azerbaycan!

28 may 1919